1 Nisan 2009 Çarşamba

İNSAN YAŞAM LARI

Bir Müslüman, Allah’ın kendisinden razı olacağı ve cennete uygun olan ahlakı güzel görür ve bu ahlakı en güzel şekilde yaşamayı hedefler. Oysa insanlardan bazıları böyle bir hedeften gafildirler. İçlerinde, Allah’ı razı edebilecekleri güzel ahlaka ait özellikleri kazanma isteği duymazlar. Sadece dünyada kendilerini ayakta tutacak, yaşamalarını, yalnız kalmamalarını, istedikleri insanlarla dostluk kurmalarını, dünyevi hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak yani toplum tarafından kabul görecek kadar bir kişilik ve ahlak seviyesinde olmayı yeterli görürler. Bu dar bakış açısıyla belirledikleri hedefleri, onların Allah’ın hoşnut olacağını bildirdiği ahlaka özenmelerine engel olur.

Allah’ın rızasına, rahmetine ve cennetine ulaşmayı hedeflemek yerine belirttiğimiz gibi vasat, sıradan dünyevi hedefleri olan insanlardan biri olmayı tercih ederler. Bu hedefleri elde etmek onlar için yeterlidir. Oysa bir insanın yaratılışındaki asıl amaç bu dünyevi hedeflerin çok üstünde, bambaşka bir amaçtır. Allah bir ayette, “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı…” (Mülk Suresi, 2) şeklinde belirterek insanın yaratılışındaki amacı haber vermektedir.

Başka bir ayette de Rabbimiz, bu amacın farkında olmadan son derece basit ve yüzeysel bir anlayış içinde yaşama gayesinde olan insanlara şu soruyu sormaktadır: Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız? (Müminun Suresi, 115)

İnsan dünyada bulunduğu imtihan süresi boyunca Kuran’a uymakla, her düşüncesinde ve tavrında Allah’ın rızasını aramakla, vicdanını kullanmakla, güzel ahlakı yaşamakla ve salih amellerde bulunmakla sorumludur. Bu açık gerçeğe rağmen az önce de belirttiğimiz gibi, yaratılış amacından uzak yaşayan insanlar kendilerine basit başka amaçlar edinirler. Bu amaçlar her kesim ve kültürde farklılık gösterir. Ama temelde hiçbiri, katıksız olarak Allah’a kulluk etmeye, O’nun rızasını kazanmaya dayalı değildir. Basit insanların çoğu yalnızca bu idealler doğrultusunda yaşarlar. Oysa insanın dünyada bulunma amacı bunların hiçbiri değildir. Dahası bu saydıklarımız hedef ya da ideal haline getirilecek konular değildir; ancak birer araçtırlar. İnsanın dünyada bulunma amacının, iyi bir okuldan mezun olmak ya da iyi bir mevkiye gelmek olmayacağı açıktır. Elbette bunların tamamı Allah’ın insanlara verdiği birer nimettir ve yaşanmasında bir mahsur yoktur, ama insanın Allah’ı ve ahireti unutarak yalnızca bunları amaç olarak belirlemesi hatalıdır. Aynı şekilde okumak, her konuda bilgi sahibi olmak da takdire değerdir ama hayatın amacı, Allah’ı ve ahireti unutup yalnızca insanların beğenisini kazanabileceğini umarak entelektüel olmak da değildir.

Allah yaratılışın böyle bir amacının olmadığını Kuran’da şöyle bildirir: Biz, bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir ‘oyun ve oyalanma’ edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımız’dan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık. (Enbiya Suresi, 16-17)

Dünya bir oyun ya da eğlence yeri değil, Allah’a kulluk etme, ahiret için çalışma mekanıdır. Bu gerçeği kavrayamayan insanların idealleri öyle basit ve geçicidir ki, insan, bu ideallerinin tümüne ulaşsa da ölüm melekleri yanına geldiğinde kayıpta olduğunu anlayacaktır. Bu yanılgı içinde yaşamını sürdüren insanlar dünyayı sadece istek ve tutkularını gerçekleştirmeleri gereken bir yer olarak görürler. Bu şekilde kendi nefislerini tatmin etme hırsı ile yaşarlarken içlerinde yüksek bir kişiliğe, güçlü bir imana ve peygamberlerin taşıdığı üstün ahlaka sahip olma gibi bir arzu duymaz. Allah’a yakın olma konusunda gerçek anlamda tutkulu bir istek taşımazlar. Bunun sonucunda da davranış ve düşüncelerinde Müslümana has bir olgunluk, itidal ve bunlardan kaynaklanan bir seçkinlik meydana gelmez.

Aksine Allah’ın varlığından ve ölümün yakınlığından tam anlamıyla gafil gibi bir görünüm sergilerler. Allah’ın her an kendilerini görmekte olduğunu ve yaptıklarından haberi olduğunu unutmuş bir davranış şekli içinde olurlar.

Oysa insan gözünü nereye çevirse Allah’ın varlığının delilleriyle karşılaşır. Var olan herşeyi ve herkesi Allah’ın sonsuz kudreti ile yarattığı apaçıktır. İnsanın Allah’a iman etmesi için sadece kendi bedenine bakması yeterlidir.

Allah insanı, Kuran’da bildirdiği ifadeyle “en güzel surette” yaratmış, kusursuzca işleyen pek çok sistemi bedenine yerleştirmiştir. İnsanın başını göğe çevirip bakması da iman etmesi için yeterlidir.

Din insana Allah’ın razı olacağı ahlakı öğretir. Bunun dışındaki her yaşam şekli insanın yaratılışı ile çelişir. Kendilerine başka idealler edinen ve din ahlakından uzak yaşayan insanların basitliklerinin temelinde bu gerçek yatar. Onlar Allah’ın kendileri için seçmiş olduğu en güzel yaşam şeklini bir kenara bırakarak, kendi sığ akıllarına göre bir hayat yaşarlar. Böyle bir kişi basitlikten ve onun, düşüncesinde ve davranışlarında oluşturduğu kirli kültürden kendini kurtaramaz. Kendisini, çeşitli kişilik oyunlarıyla, sahte asalet gösterileriyle bu kültürün dışındaymış gibi göstermeye çalışsa da bunun faydası olmaz.

Çünkü basitlik hangi kimliğe girilirse girilsin asla gizlenmesi mümkün olmayan, konuşma ve davranışlara, en önemlisi de insanın düşünce şekline kaçınılmaz olarak yansıyan alt bir kültürdür. Sanıldığı gibi gizlenerek üstü örtülebilecek sıradan bir tavır bozukluğu değildir.O halde gerçekten Allah’tan korkan, cehennemden sakınan bir insanın yapması gereken, kendini ve çevresindekileri kandırmaya çalışarak dindar görünmek değil, gerçek dindarlığı yaşamaktır. Gerçek dindarlık ise insanın nefsi ile çatışsa da, dünyevi çıkarlarına ters gelse de Kuran ahlakından hiçbir şekilde taviz vermemesidir.

Rabbim basitliğe verdiğimiz kurbanların yardımcısı olsun inşallah.

Hiç yorum yok: